Sosyal Medya

Makale

II. Meşrutiyetten bugüne bir arpa boyu yol…

Başlıkta belirtilen zaman aralığı dinî düşünce alanıyla ilgilidir. Gerçi sosyolojik düzlemde bilim, felsefe, siyaset, ekonomi gibi farklı alanlardaki gelişmelerin birbirinden bağımsız olmadığı bilinir. Ancak biz yine de II. Meşruiyet döneminden bugüne kadar geçen yüz küsur yıllık zaman diliminde dinî düşünce alanındaki serencamımızı parantez arasında ve tek başına irdelemeyi deneyeceğiz. II. Meşrutiyet, Osmanlı devletinin tam manasıyla beka sorunu yaşadığı ve bu yüzden siyasal bütünlüğün korunması yolunda adeta siyasi ve fikrî seferberlik yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde hem devletin inkırazdan kurtulması hem de parlak bir gelecek inşası hedefiyle de doğrudan ilişkili olarak Osmanlı aydınları bilahare Garpçılık, Türkçülük, İslamcılık diye nitelendirilecek yönelimlerle imal-i fikirde bulundular. Bu yönelimler dönemin ruhundan dolayı transizyonelliğe elverişli olduğundan bazı aydınlar Türkçü-İslamcı, İslamcı-Garpçı denebilecek farklı kimliklerle ön plana çıktılar. Bununla birlikte dinî ahkâmın icâbât-ı asra muvafık şekilde tatbik edilebilmesi için ictihad müessesesine yeniden işlerlik kazandırılması hususunda hemfikir oldular.

***

Sırât-ı Müstakîm ve Sebîlürreşâd gibi dergilerde İslamcı kimlikleriyle tanınan birçok fikir ve ilim adamının özellikle Muhammed Abduh ve ReÅŸid Rıza’nın ıslah-tecdit projesi ekseninde sayısız telif ve tercüme makale yayınladıkları ve bu zengin neÅŸriyatta geleneksel dinî düşüncedeki sorunlara parmak bastıkları iyi bilinmektedir. Osmanlının son döneminde Garpçı kanattan Abdullah Cevdet, Türkçü kanattan Ziya Gökalp gibi aydınlar da dinî konularda yazıp çizmiÅŸ ve bu isimlere ait bazı fikirler hayli ses getirmiÅŸtir. Mesela, Ziya Gökalp içtimai usul-i fıkıh nazariyesinden söz etmiÅŸ ve “Fıkıh hem vahye hem içtimaiyata dayanır” demiÅŸtir. Bu nazariyeye göre İslam ÅŸeriatı hem ilahi hem içtimaidir. Fıkhın nakle dayalı prensipleri sabittir. İçtimai esasları ise toplumsal yapıların deÄŸiÅŸim ve dönüşümüne baÄŸlı olarak deÄŸiÅŸkendir. Gökalp, İmam Ebû Yûsuf’a izafe ettiÄŸi, “Örf ile nassın çatışması halinde nass örften mütevellit ise örfe itibar edilir” ÅŸeklindeki görüşten hareketle, “Acaba dünyevi iÅŸlere ve içtimai hayatla ilgili nassların hemen hepsi örften mütevellittir denilemez mi?” meselesini gündeme getirmiÅŸtir. Halim Sabit gibi bazı aydınlar bu konuda Gökalp’i desteklerken, İzmirli İsmail Hakkı gibi âlimler içtimai usul-i fıkıh nazariyesinin temelsiz olduÄŸuna dair bir dizi makale yazıp neÅŸretmiÅŸtir.

Osmanlının son döneminde Mansûrizade Said de genel olarak ÅŸeriat ve fıkıh alanında, özel olarak çok eÅŸlilik ve riba gibi konularda çok cesur görüşler dile getirmiÅŸtir. “Ezmânın tebeddülüyle ahkâm tebeddül eder” (Zaman deÄŸiÅŸince hükümler de deÄŸiÅŸir) kaidesi icâbât-ı zamana göre ahkâm-ı ÅŸer’iyyeyi tebdil etmek İslamiyetin zaruratındandır, anlamına gelir” diye düşünen Mansûrizade Mecelle’nin külli kaideleri ile doÄŸal hukukun temel prensipleri arasında iliÅŸki kurmuÅŸ ve söz konusu külli kaideleri hem ÅŸer’î nassların hem içtihâdî hükümlere dayanak oluÅŸturan temel esaslar olarak tanımlamıştır. Bu yaklaşıma göre günümüzde bir hüküm vaz ederken akla, tabiata ve çağın gereklerine uygunluk ÅŸartı esas olmalıdır. Bu hükmün nassların literal anlamlarıyla baÄŸdaÅŸma zorunluluÄŸu yoktur. Çünkü gerçek anlamda ÅŸeriat meselelerin ÅŸekil ya da biçimleri deÄŸildir. Åžeriat Kur’an ayetlerinin bile istinat ettiÄŸi temel ilkeleri gözetmektir.

Seyyid Bey de bu baÄŸlamda anılmaya deÄŸer bir isimdir. Hilafetin kaldırılması sırasında mecliste yaptığı meÅŸhur konuÅŸmasıyla tanınan Seyyid Bey, klasik fıkıh usulündeki maslahat kavramına odaklanarak nassların gâî (teleolojik) yorumu üzerinde durmuÅŸtur. Bu konuda Necmeddin et-Tûfî’nin maslahatla ilgili görüşlerini ön plana çıkaran Seyyid Bey nassların belli bir maksat ve maslahat için vaz edildiÄŸini, dolayısıyla nassın mevzuu bulunan maksat ve maslahat neyi icap ediyorsa onunla amel edilmesi gerektiÄŸini vurgulamıştır. Åžayet nass ile maslahat arasında tearuz/çatışma olursa, böyle bir tearuz halinde o nassın dayandığı maksud-i ÅŸariye bakılır. EÄŸer o maksad bilahare ahvalin tebeddülü hasebiyle hükm-i mansusun laÄŸvini icap ediyorsa ilga, tebeddülünü iktiza ediyorsa tebeddül olunur.

Bu son ifadeyi sadeleÅŸtirirsek, Seyyid Bey’e göre sözgelimi Kur’an’daki bir hükmün literal anlamı maslahatla çatışırsa, bu takdirde söz konusu nassın ve hükmün dayandığı maksada bakılır. EÄŸer bu temel maksat deÄŸiÅŸen zaman ve ÅŸartlar çerçevesinde o hükmün tatbik sahasından kaldırılmasını icap ediyorsa kaldırılır, deÄŸiÅŸmesini gerektiriyorsa deÄŸiÅŸtirilir. Seyyid Bey’in Tûfî’yi referans göstererek formüle ettiÄŸi bu görüşlerin çok iddialı olduÄŸunu teslim etmek gerekir. Dolayısıyla her görüş gibi bu da tartışılabilir. Fakat burada anlatmaya çalıştığımız mesele hangi görüşün isabetli hangisinin isabetsiz olduÄŸu meselesi deÄŸildir. Mesele, Osmanlının son döneminde birçok müslüman fikir ve ilim adamınca tartışılan konuların mahiyetini ve seviyesini fark edebilmektir. 

***

Söz konusu tartışmaları içeren dergi, risale ve kitap türündeki eserlere göz atıldığında, bu literatürün hem dil hem muhteva olarak çok büyük bir ciddiyet ve ilmî yetkinlikle oluÅŸtuÄŸu fark edilir. Oysa bugün böyle bir ilmî ciddiyet ve yetkinlikten söz etmek pek mümkün deÄŸildir. Kaldı ki günümüzde geleneksel dinî düşünce ve kabullerle baÄŸdaÅŸmayan yeni bir görüş beyanında bulunmak tahkir, tezyif ve hatta tekfir lincini peÅŸinen göze almayı gerektirir. Uzun lafın kısası, yirminci yüzyılın baÅŸlarından bugüne kadar dinî ilim ve düşünce sahasında bir arpa boyu dahi yol alamadığımız kesindir. Tefsir özelinde konuÅŸmak gerekirse, bugün Ä°lahiyat akademyasında yıllarımızı harcayarak ortaya koyduÄŸumuz çalışmaların pek çoÄŸu, “Kur’an’da Åžu Kavramı”, “Kur’an’a Göre Åžu Mesele” ya da “Elmalının Tefsirinde Åžu”, “Râzî’nin Tefsirinde Bu” gibi tez isimlerinden de anlaşılacağı gibi, lisans tamamlama seminerleri düzeyindedir. Yüksek lisans ve doktora tez çalışmalarında hemen hiçbir ciddi soruna parmak basılmamasının temel sebeplerinden biri engizisyon ve dolayısıyla akademik kariyer basamaklarında yol kazasına uÄŸrama endiÅŸesidir. Dolayısıyla en temel mesele özgürlük meselesidir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.